ASANSÖR SEKTÖRÜ 2019 YILINI NASIL GEÇİRDİ?
Durgun başlayan 2019 yılının ikinci yarısı asansör sektöründe az da olsa bir toparlanma gördük. Aslında 2019 yılına KDV indirimi, tapu harcı indirim, ilk kez ev alacaklara devlet katkısının ve kredi kullanım tavanın artırılması gibi teşvik ve avantajlarla başladı. Fakat konut kredi faiz oranlarının yüzde 1,5 seviyesinde olması konut şartlarında müşterileri beklemeye itiyordu. Bu anlamda Ağustos başında Merkez Bankası 'nın faiz indirim kararı alması ve bunu düzenli şekilde uygulamaya devam etmesi ikinci yarıya ciddi pozitif etki yaptı. 2018 yılının ikinci çeyreğinde baş göstermeye başlayan ekonomik krizin inşaat sektöründe gerilmeye sebep olacağının bilinmesine rağmen dövizdeki sürpriz derecede ki hızlı yükseliş beklenenden çok daha büyük bir daralmaya soktu. Yılın ilk çeyreğinde %10,9 gibi ciddi bir oranda daralan inşaat sektörü dışında çift haneli daralan başka bir sektör bulunmamaktadır. En son küresel krizde çift haneli daralan inşaat sektörü son 3 çeyrektir geriye gitmektedir. İnşaat sektörünün en önemli lokomotifi olan sektörümüz buna hazırlıksız yakalanmıştı. bunun bir çok nedeni vardı. Aslında kimse bu nedenleri sorgulamadı. Ekonomik krizin sonrasında ise nerdeyse tüm asansör firmaları duvara toslamıştı.
Asansör derneklerinin 2019 yılı karnesi
Türk asansör sektörünün gelişimine hizmet etmek maksadıyla kurulan, Türkiye 'nin dört bir yanındaki asansör sanayi iş insanları derneği ve derneklerin çatı kuruluşu 2019 'da sınıfta kaldı diye düşünüyorum. Kendi içlerinde bile birlik beraberlik duygusundan yoksun olan bu yapılar, birbirleriyle rekabet etmekten "en iyi benim, en başarılı benim" demekten, kişisel egolardan sektörel sorunlara vakit ayıramadı. Kendilerini sektörümüzün temsilcisi ilan eden bu yapılanmaların bu güne kadar ekonomik açıdan fayda sağlayacak, kamu ile ilgili sorunlarımızı çözecek, yerli asansör sanayisini destekleyecek, firmaları yapılandıracak hiçbir faaliyette bulunmamaları, eğitim alanı dışında eller tutulur hiçbir çalışma yapmamaları, sektör firmalarının hiçbir sorunuyla ilgilenmeyip bir talepleri olduğunda ya da "bakın faaliyet yapıyoruz" demek için ziyaret etmeleri ve en önemlisi faydacılığı kendi yapılarına ya da firmalarına katkı ile sınırlandırmaları sınıfta kalmalarına sebep oldu.
Ekonomik krizle beraber bir buhranın içine giren sektörümüzün iş insanlarından, firmalarını kapatmak zorunda kalan, borçlarını ödeyemediği için icralarla mücadele eden, var olma savaşı vermeye çalışan, üzülerek yazıyorum ki intihar edenler oldu. Bununla ilgili hiçbir önlem alınmamasıyla beraber sektör kaderine terk edildi. sektörün baştan aşağı kendini revize etmesi gerekmektedir. kurumsallaşmak bunların en başında geliyor. kimseyi ötekileştirmeden tüm sektörü bir araya getirecek acil eylem planları yapılmalı.
Dış ticaret
Rekabetin yoğun bir şekilde yaşandığı günümüz dünyasında işletmelerinin başarılı olmalarının bir yolu da ihracattır. ancak müşteri sayısının sınırlı, ürün ve firma sayısının neredeyse sonsuz olduğu uluslararası plazalarda başarılı olmak ve yoğun rekabete karşı ihracatı gerçekleştirmek için ürün ve pazarlama odaklı çalışmak, pazar araştırması yapmak önem taşımaktadır. firmaların ihracata yönelik pazarlama stratejilerini oluşturması için pazar araştırması yapmaları, pazar bilgiler, pazarla ilişkiler, hedef pazardaki alıcılar, tedarikçiler, fiyatlar, ticari düzenlemeler ve iş mevzuatı konusundaki bilgi birikimlerini artırmaları gerekmektedir. ülkemizde yaşanan ekonomik krizin ardından yurtdışı pazarlarında yer tutmaya çalışan firmalar, daha önce ülkemizde yaşadıklarından ders çıkarmak terine bilinçsizce ticaret yapmaya devam ediyorlar. ülkemizde altın çağını yaşayıp ve sonrasında sınıfta kaldığı gibi yurtdışı pazarında da haksız rekabet ettikçe ticaretine kurumsal kimlik katamadıkça ve ciddi önlemler alınmadıkça yurtdışı pazarında da başarı elde edemeyerek sınıfta kalacaklar.
2020 sektör beklentileri...
2020 yılının ilk çeyreğinde sektörün durumu ortada. sanayi devrimiyle şirketler büyük ölçeklerde faaliyet göstermeye başlamışlar ve birleşmeyi araç olarak kullanmışlardır. Şirketleri birleşmelerinin nedenlerine ölçek ekonomilerinden yararlanma, sinerji etkisinden faydalanma, çeşitlendirme, finansal nedenler, vergi avantajı ve rekabetin azaltılması sayılabilir. Birleşmeler, 1980 sonrası gündeme gelmiş, uluslararası şirketlerin artmasıyla "birleşme çılgınlığı" adlı dönem başlamıştır. Bunlar, oligopollerin yoğun görüldüğü 1920 'ler, çeşitlendirme amacının ağır bastığı 1960 'lar, pazar payının öneminin arttığı 1980 'li yıllar ve devlet kontrolünün azalmasıyla birleşmelerin yaygınlaştığı 1990 'lar olarak sayılabilir. Türkiye 'de ise birleşmeler daha çok 1950 'ler sonrası önem kazanmıştır. Sektörümüzde birleşme sağlanamadığı sürece bir adım ileriye gidilemeyeceği sorunların daha da büyüyeceğini görmekteyiz.
Son Söz
Hayatta hep büyüklerimizi örnek almaya odaklandık, değil mi? Belki yaşça belki statü olarak...
Peki, bebekler bize bir şeyler öğretebilir mi? diye sorarsam, cevabınız ne olurdu?
Şüphesiz ki "Evet" diyeceğinize inanıyorum. Gerek saf sevgi, gerek masumiyet, gerek küçük şeylerden mutlu olma...
Evet, hepsini bize tekrar öğretebilir bu minikler. Tekrardan diyorum çünkü bu tüm saydıklarım bizim zaten çok iyi bildiğimiz ancak hayatın koşturmacası içerisinde yitirdiğimiz şeyler ne yazık ki. Benim, bebeklerimiz sayesinde tekrardan hatırladığım bambaşka bir şey daha var; "Yürümek istiyorsan her düşüşte ayağa kalkmak zorundasın!"
Bebeklik dönemi (0-2 yaş), onların en hızlı büyüyüp, geliştikleri dönemdir. Bu dönemde bebeklerimiz bedensel (kas ve kemik) gelişimlerinin bir sonucu olarak kendi başlarına hareket edebilmek, yürümeyi öğrenmek zorundadır. Böylelikle miniklerimiz, anneye bağımlı olmaktan kurtulur ve dünyayı keşfe çıkabilirler.
- Unutmayalım ki onlar için salonda koridora geçebilmek bile büyük engellerle dolu, zaman zaman tehlikeli zaman zaman ise keyifli bir keşiftir. Bu uzun ve zorlu keşfi asla küçümsememeliyiz.
- Yürümeyi öğrenme 9 ay civarında ayakta durma çalışmalarıyla başlar ve tabi ki onlarca düşmeyle sonuçlanır.
Bu düşüşleri bazen yara bere alarak, bazen dakikalarca ağlayarak bazen de bir kahkaha ile savuşturan miniklerimiz müthiş bir cesaretle yeniden ayağa kalkarlar ve tüm denemelerin, düşüşlerin sonunda 2 yaş civarında yürümede usta bir hale gelirler.
İşte tam olarak bahsetmek, sizlere tekrardan hatırlatmak istediğim nokta bu.
Bebekler düştüklerinde tekrardan ayağa kalkmayı denemeden yürümeyi öğrenemezler, düşmek onların yürümeye ve ilerlemeye, bir amacı gerçekleştirmeye çalıştıklarının göstergesidir. Bizler de hayatın akışı içerisinde ne zaman düşsek tıpkı onların yaptığı gibi bazen yara bere alarak, bazen ağlayarak, bazen ise gülüp geçerek tekrardan ayağa kalkıp yürümeye çalışmalıyız.
Bu tüm denemelerde katettiğimiz mesafe değil çabamızdır, amacımıza ulaşma çabamız...
Bilmeliyiz ki hayatta hiç düşmenin hüznünü ve ardından gelen hazzını tatmamış insan, sürekli olduğu yerde sayan insandır ve bu yerinde sayma olayı, hayatta yapılabilecek en kolay ama ne yazık ki insanın kendine yapabileceği en kötü şeydir. İnsan doğası gereği yürümeye ve ilerlemeye mecburdur.
Unutmayalım ki düşmek ilerlediğimizin göstergesidir ve tüm düşüşler bizi daha sağlam, daha güzel yürüyüşlere itecektir bizler yeter ki asla pes etmeyelim. Her ne durumdaysanız, düştüğünüz yerden tam şu an daha sağlam kalkmanız dileğiyle...